28.10.06

Sinağrit Baba

"O sırada büyük büyük ışıklar saçan bir olta aşağıya inmişti. Sinağrit Baba ümitle koştu. Bu oltayı kokladı. Hiç tanıdığı birisi değildi. Yemi ağzına aldığı zaman bu olta sahibinin tam aradığı adam olduğunu bir an sandı. Bu anda da yakalandı. Kepçeden sandala düştüğü zaman Sinağrit Baba büyük gözleriyle kendisini yakalayana sevinçle baktı. Sinağrit Baba etrafı kırmızı, içi aydınlık siyah gözleriyle bir daha baktı. Birdenbire ürperdi. Hiddetinden ayaklarını yere vuran bir genç kız gibi sandalın döşemesini dövdü. Belki bizim bile bilemediğimiz bir işaret görmüştü kendisini tutan oltanın sahibinde: Bu adam şimdiye kadar hiç imtihan geçirmemişti. Ömrü boyunca, cesur, cömert. Sinağrit Baba'nın istediği şekilde mağrur yaşamıştı. Ama Sinağrit Baba bu adamın ne korkunç bir ikiyüzlü köpek olduğunu bizim göremediğimiz bir yerden anlayıvermişti. Bütün devirler ve seneler boyunca kendisini tutan oltanın sahibi ne cesaretini, ne cömertliğini, ne gururunu tecrübeye, bir imtihana tâbi tutturmamış, her devirde talihi yaver gitmiş birisi idi. Kimdi, ne idi? Sinağrit Baba bilemezdi. Ama, belki de ölünceye kadar cömert, cesur, mağrur yaşayacak olan bu adamın şu ana kadar bir defa bile imtihana sokulmadığını anlamıştı. Belki de sonuna kadar bu imtihandan kurtulacaktı. Sinağrit Baba böylesine hiç rastlamamıştı. Ölmeden evvel adama bir daha baktı. Namuslu, cesur, cömert ölecek olan bu adamın hakikatte korkakların en korkağı, namussuzların en namussuzu olduğunu alnında okuyordu. Bu adam o kadar talihli idi ki daha, ikiyüzlülüğünü kendi kendisine bile duyacak fırsat düşmemişti. Yoksa Sinağrit Baba yakalanır mıydı? Sinağrit Baba hırsından tekrar tepindi. Bağırmak ister gibi ağzını açtı. Kapadı. Sinağrit Baba son nefesini, böylece hiçbir insanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup verdi."



Mahalle Kahvesi-Sait Faik Abasıyanık
Yapı Kredi Yayınları-Nisan 2003
İlk basım 1950-Varlık Yayınları
Sayfa 104/105

17.10.06

ölüler evinden anılar

"Gün boyunca en kederli an, akşamın geceye döndüğü, mumların yakıldığı zamandı. Erkenden yatılıyordu. Uzakta, kapının yanında, parlak bir nokta gibi, bir kör kandil yanıyor, bizim bulunduğumuz uç ise tam karanlıkta kalıyordu. Hava mide bulandıracak kadar ağırlaşıyordu. İşte uyku tutmamış bir hasta, kalkıyor. Bir buçuk saat yatağının içinde, sırtında sabahlık, patiska takkeli kafasını düşüncelerine dalmış gibi eğmiş, oturuyor. Onu bir saat seyrediyorum ve vakit öldürmek için, acaba ne düşünüyor, bulmaya çalışıyorum. Yahut düş kurmaya, geçmişimi belleğimde yeniden yaşamaya koyuluyorum. Anıların büyük, duru, belirgin görünümü şekilleniyor, başka zaman olsa, unutacak olduğum veya hafif duyacak olduğum bazı ayrıntıları yeniden görüyorum..."


Ölüler Evinden Anılar - Dostoveyski
Varlık Yayınevi-1969
Çeviren- Nihal Önol
Sayfa 308/309