"Sonunda küçük prensin gezegeninde, öteki gezegenlerde olduğu gibi, iyi ve kötü bitkilerin varolduğunu öğrendim. İyi bitkilerin tohumları daha iyi, kötü bitkilerin tohumları daha kötü oluyormuş. Ama bu tohumlar göze görünmüyormuş. Toprağın kuytularına gizlenmiş dururlarken arada bir birkaçının uyanacağı tutarmış. Bu tohum başlangıçta biraz çekingenlik gösterse de, kendi halinde güneşe doğru uzamaya başlarmış. Eğer bu bitki yalnızca bir turp ya da bir gül goncası olsa büyümesinde hiçbir sakınca yokmuş. Ama öyle kötü bitkilerdense hemen ortadan kaldırılmalıymış. Şu sıralarda küçük prensin gezegeninde çok korkunç bir bitkinin tohumları sarmış ortalığı. Baobap tohumlarıymış bunlar. Toprağın içi bunlarla doluymuş. Fark etmekte biraz geciktiniz mi, iş işten geçer, bir daha onlardan kurtuluş olmazmış. Bütün gezegeni sararlar, kökleriyle de içerden sıkıca kavrarlarmış. Eğer gezegen küçücük, baobaplar da çok sayıdaysa işte o zaman ufalanıverirmiş gezegencik...
Sonraları küçük prens konuyu, "Bu bir çeşit disiplin," diye açıklamıştı. "Sabah uyandığınızda nasıl yüzünüzü yıkayıp temizlik yapıyorsanız, gezegene de aynı şeyi yapmalısınız; hem de daha büyük bir özenle. Bütün baobapları hemen sökmelisiniz, yoksa bir süre sonra iyice gül fidelerine benzerler. İşte o zaman hangisinin gül, hangisinin baobap olduğunu anlamak da güçleşir. Sıkıcı bir iş bu, ama çok kolay.""
Küçük Prens - Antoine de Saint Exupery
Mavibulut Yayıncılık
Çeviren - Fatih Erdoğan
Sayfa - 22/23/24
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
- Bağlar kurmak mı?
- Elbette, dedi tilki. Sen benim için tıpkı yüz binlerce küçük oğlan çocuğu gibi bir küçük oğlan çocuğusun şimdi. Ve benim sana gereksinimim yok. Seninde bana gereksinimin yok. Ben de senin için tıpkı yüz binlerce tilki gibi bir tilkiyim. Beni evcilleştirirsen birbirimize gereksinimiz olur. Sen benim için dünyada tek olursun. Ben de senin için dünyada tek olurum.
- Anlamaya başlıyorum, dedi Küçük Prens. Bir çiçek var ki… Sanıyorum o beni evcilleştirdi. (67-68)
- Benim yaşamım çok monoton. Tavukları avlarım, insanlar da beni avlar. Tüm tavuklar birbirlerine benzerler, insanlar da öyle. Bu da biraz canımı sıkmıyor değil. Ama beni evcilleştirirsen yaşamım güneş gibi parlayacak, sevinçle mutluluğa boğulacak. O zaman tanıdığım tüm ayak seslerinden farklı bir ayak sesi duyacağım. Çünkü tanıdığım o ayak sesleri beni yerin altına kaçırtır. Senin ayak sesin beni inimden dışarıya çağıracaktır, bir müzik gibi. Hem sonra baksana! Orada, buğday tarlalarını görüyor musun? Buğdayın bana yararı yoktur. Buğday tarlaları bana bir şeyi anımsatmıyor. Bu da ne kadar üzücü! Ama senin saçların altın renginde. Beni evcilleştirirsen, bu ne kadar harika bir şey olur. Altın rengindeki başaklar seni bana anımsatır. Ve başaklarda rüzgarın sesini duymak hoşuma gider… (69)
Merhaba, güzel bir seçki...
teşekkür ederim, sizinki de öyle,
merhaba:)
Yorum Gönder